Dilbilim dünyasının heyecan verici alanında, dil anlayışı ve kullanımı hakkında tartışmalar sırasında sıkça karşımıza çıkan iki kavram var: dilbilimsel yetenek ve dilbilimsel performans. Bu terimler teknik gibi görünse de, günlük hayatta dil kullanımımızı anlamak için oldukça basit ve önemlidirler.
Dilbilimsel yetenek, bir kişinin sahip olduğu dilin içsel bilgisidir. Bu, dilin sözdizimi (kelimelerin cümleleri oluşturmak için nasıl bir araya getirildiği), anlambilim (kelimelerin ve cümlelerin anlamları) ve fonoloji (bir dilin sesleri) hakkındaki kuralların zihinsel bir havuzudur. Bu bilgi, bir kişinin ne kadar çok kelime bildiğiyle ilgili değil, cümleleri nasıl kuracağını, doğru zamanları kullanacağını ve dil kurallarını nasıl uygulayacağını anlama yeteneğiyle ilgilidir. Örneğin, bir çocuk “amfibik” kelimesini bilmeseler bile, İngilizce kelimelerin genellikle nasıl yapılandırıldığı hakkındaki mevcut bilgilerine dayanarak bu gibi yeni kelimeleri anlayabilir.
Öte yandan, dilbilimsel performans, bu bilginin gerçek hayattaki durumlarda nasıl kullanıldığıyla ilgilidir. Bir dilin kurallarını bilmek (yetenek) ve bunları konuşurken veya yazarken uygulamak (performans) farklı şeylerdir. Performans, hafıza sınırlamaları, dikkat dağınıklıkları veya duygusal durum gibi dilsel olmayan faktörlerden etkilenir. Örneğin, birisi dilbilgisi kurallarını mükemmel bir şekilde bilseler de (yüksek dilbilimsel yetenek), sinirli veya dikkati dağılmışken kelime üzerinde takılabilirler (değişken dilbilimsel performans).
Bu iki kavram arasındaki ayrım, 1960'larda dilbilimci Noam Chomsky tarafından popüler hale getirildi. Chomsky, bir kişinin dilbilimsel yeteneğinin, hafıza kısıtlamaları gibi psikolojik faktörlerden etkilenmeyen idealize dil kullanımı yeteneği olduğunu savundu, oysa dilbilimsel performans somut durumlarda dilin gerçek kullanımıdır. Bu, bir oyunun kurallarını bilmek ile aslında oyunu oynamak arasındaki farka benzer. Her futbol kuralını (yetenek) bilmekle, gerçek bir oyunun (performans) altındaki baskıda performans göstermek farklıdır.
Bu ayrımın önemli bir yönü, dilbilimsel yeteneğin genellikle bir dil topluluğu arasında uniform olduğudur. Örneğin, çoğu İngilizce konuşan, “I goed home”un yanlış olduğunu bilir, hatta ihlal edilen dilbilgisi kuralını ifade edemeseler bile. Bu paylaşılan bilgi, dilbilimsel yeteneğin temelini oluşturur. Buna karşılık, dilbilimsel performans kişiden kişiye büyük ölçüde değişebilir. Sahne korkusu, yetersiz pratik veya yorgunluk gibi faktörler, birinin düşüncelerini ne kadar iyi ifade edebileceğini etkileyebilir.
Bu ayrımı anlamak, dil öğrenme ve öğretmede de yardımcı olur. Öğrenciler hata yaptığında, bu genellikle altta yatan yetenekten yoksun oldukları için değil, doğru kelimeyi hatırlama veya konuşmak için yeterince kendinden emin hissetme gibi performans yönleriyle mücadele ettikleri içindir. Eğitimcilerin bunu tanıması ve sadece bir dilin kurallarını öğretmeye odaklanmak yerine, öğrencilere pratik yapmalarına ve kullanımlarında güvenlerini artırmalarına yardımcı olmaları önemlidir.
Sonuç olarak, dilbilimsel yetenek ve dilbilimsel performans kavramları, soyut gibi görünse de, dilin nasıl çalıştığını anlamada temeldir. Dilbilimsel yetenek, dil kurallarının içsel bilgisidir, oysa dilbilimsel performans, bu bilginin gerçek hayat durumlarında nasıl uygulandığıdır. İkisi arasındaki farkı tanımak, dil öğrenimi, kullanımı ve bununla gelen zorlukları daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Bir dili bilmek, sadece kelime dağarcığı veya dilbilgisi kurallarından ibaret olmadığını; aynı zamanda bu bilgiyi günlük iletişimimizde etkin bir şekilde uygulamakla da ilgili olduğunu hatırlatır.
Kaynaklar
✦Chomsky, Noam. (1965). Aspects of the Theory of Syntax. Cambridge, MA: MIT Press.
✦Fromkin V. Rodman R. & Hyams N. (2003). An introduction to language (10th ed.). Thomson/Heinle.
Comments